Böyle Mülakat Görülmedi!



 Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Kulübü'nün düzenlemiş olduğu Kişisel Gelişim Semineri'nin CV Hazırlama ve Mülakat Teknikleri konulu bölümünde sevgili Hakan Ömer Gider'i ağırladık. Keyifli seminerimizin ardından yaptığımız röportajımızda konuğumuzun siz sevgili okuyucularımıza özel bir mesajı var;

 "Mezun olduktan sonra o sıralara dönemeyeceksiniz. Kafeye, okey oynamaya, her zaman gidebilirsiniz, ama o sıralarda oturmanın zevki hayatın hiçbir döneminde yok." 


-Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
 1967 İstanbul doğumluyum. Kendimi bildim bileli İstanbul’da yaşıyorum. İlkokul ve ortaokul eğitimlerimden sonra lise 1 de kaldım. Derslerden kaldığımda çok ilginç bir hayat tecrübesi yaşadım. Bunlardan biri yabancı dil kursuna gittim ve İngilizce öğrendim. Aynı yıl içerisinde bir doktor muayehanesinde eleman olarak çalıştım. Bu benim ilk iş hayatımdı ve bana değişik bir hayat tecrübesi kazandırdı. Buradan aldığım parayı İngilizce kursuna veriyordum.
 Daha sonra liseye devam ettim. Üçüncü sınıfa gelirken içimden bir ses “Ben üniversite sınavını kazanamayacağım.” diyordu. Kendimi üniversiteye psikolojik olarak hazırlayamadım. Fakat son sene herkesin gittiği gibi ben de dershaneye gittim. Okulda sevmediğim dersleri dershane sevdirdi bana. Tercih yaparken bir strateji hatası yaptım; çok iyi fizik, kimya, matematik biliyormuşum gibi mimarlık yazdım. Mimar olmak istiyordum ama ben Türkçe-Matematikçiydim ve ben bir senemi daha kaybettim. O dönem de dershaneye devam ettim. Kazanacağıma biraz daha hedeflendim. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme hedefimdeydi. O zaman 365 puanla alıyorlardı ben 362 puanla kaldım. Hemen altında iki yıllık okullar vardı. Kırklareli Meslek Yüksek Okulu’na üçüncü olarak girdim. Üzüldüm. Derse girdiğimiz ilk gün, oradaki bir müdürün laf arasında söylediği “İki yıllık okula geldiniz diye üzülmeyin buradan fakülteye geçiş hakkını var.” demesi  benim hayatımda çok önemli bir ışık yaktı. Bir arkadaşımla beraber bu işi yapmaya karar verdik. Hedeflerimizi saptadık. Stratejik olarak çalıştık. Sevdiğimiz- sevmediğimiz değil de puanı düşük-yüksek mantığıyla baktık.
 Birinci sınıf bitince yaz tatilinde evimizin önünde benim sevmediğim bir arkadaşımla -çünkü o Marmara İşletme kazanmıştı- karşılaştım. Bir baktım elinde kocaman bir poşet, poşetin içinde de kocaman bir kitap. “Bu ne?” diye sordum. “Bizim üniversitenin yönetmeliği” dedi. “Bana versene bir bakayım” dedim. Ayaküstü meslek yüksek okulu ile ilgili kanunlara baktım. En altta senatonun yeni karar aldığı bir madde yer alıyordu. “Marmara Üniversitesi’nde meslek yüksek okulundan mezun olanlar doğrudan fakülteye geçiş yapabilirler.” Normalde, meslek yüksek okulundan mezun olduktan iki sene sonra fakülteye geçme imkanımız vardı. O iki yıllık dönemde iş hayatına atılıp bir şeyler öğrenip daha sonra fakülteye geçmemiz bekleniyordu. Fakat iş hayatına atıldıktan sonra okul hayatına dönmek çok zor zaten. Hemen okulu arayıp maddeyi doğrulattım.  Daha sonra okula gittiğimde adamlar “Geçeceğin bölüm Satış Yönetimi, sen işletme mezunusun. Senin birinci yıldan sekiz tane branş dersin var. İkinci sene de bir bu kadar daha dersiniz var.” dedi. Ders yoğunluğu çok fazlaydı ve çakışan dersler vardı. Meslek yüksek okulunda anlaştığım arkadaşla bir derse birimiz bir derse birimiz gireriz diye anlaştık. Giremediğimiz dersleri birbirimize çalıştırıyorduk.
 Okul bitince Marmara Üretim Yönetimi ve Pazarlama bölümünde yüksek lisans yaptım. Beş sene sürdü. Uzatmalar yaptım, askere gittim geldim. Bir şekilde iş hayatı başladı. 1988 yılından beri epey bir iş hayatında çalıştım ta ki 2003 yılının Aralık ayına kadar. 2003 yılının Aralık ayı benim için çok ilginç bir aydı. 2002 yılının Ağustos ayında annemi kaybettim. Aynı yıl eşimle ve işimle de problemlerim vardı. Bayağı kötü günlerdi. Kaybedecek hiçbir şeyim yok hayata sıfırdan başlayacağım dibe vurdum şimdi zıplamam lazım dedim. Çünkü vurmazsanız yükselemiyorsunuz. O dönemde TV programı yapıyordum. Hep konuklarım geliyor eğitimciler, danışmanlar vs. Acayip imreniyorum hayatlarına, çok hoşuma gidiyor. Dedim ki “Ben eğitimci olacağım.” Bir sohbet esnasında Kültür Üniversitesi’nden bir hocayla tanıştım. Onu TV programıma davet ettim. Daha sonra bir gün sevgili hocamız bir salon toplantısında sunum yapmamı rica etti. Bir sunum yaptım. Yirmi kişi felandı. Çok kalabalık da değildi. Fakat toplulukta rektör yardımcısı da vardı. Sunum bitince tebrik ettiler ve Pazarlama-Satış konusunda öğretim görevlisi açığımız var siz de çok güzel sunum yapıyorsunuz, öğretim görevlimiz  olur musunuz dediler. Patrondan izin alayım dedim. Beş yıl önce izin vermeyen adam tamam Hakancığım istediğini yap sen dedi. Haftada bir gün 3 saat dersimi veriyorum ondan sonra işime geliyorum. Bu işe başlayınca zaten hocalık duygularım kabarmaya başladı. Bir firma eğitim vermemi istedi. Böylece eğitimcilik hayatım başlamış oldu. Son zamanlarda İsviçre’de uzaktan öğretim bir üniversitede Endüstri Psikolojisi üzerine doktora yapıyorum.
- İş başvurularında uygulanan tekniklerden bahsettiniz. Bize unutamadığınız bir iş görüşmenizi anlatır mısınız?
 Bir arkadaşım uluslararası bir kurye firmasında çalışıyordu. Bana da başvuruda bulunmamı söyledi. Neden olmasın dedim. Ama gitmeden önce bir dosya hazırlayayım, firmayı bir araştırayım dedim. Güzel bir klasör yaptım. Ayrıca adam ehliyet istemiş fotokopisini koydum, sağlık karnesi istemiş onun fotokopisini koydum. Yani ne istemişse dosyaya koydum. Görüşmeye gidince dosyayı koydum önüne. Bu ne diye sordu. İstediğiniz belgeleri hazırladım dedim. Adam dosyayı inceledi ve dışarı çıktı. Sekreterini çağırdı. “Dışarıdakilere söyle beklemesinler, aradığımız elemanı aldık” dedi.  Bana döndü ve ne zaman başlıyorsunuz diye sordu.
-İş görüşmesi yaparken dikkat etmemiz gereken şeyler neler, bize tavsiye verebilir misiniz?
 Bir kere çok özgüvenli olmanız gerek orada. Kendi değerinizi kendiniz bilmelisiniz. Ben buyum diyebilmeniz lazım. Daha sonra karşınızdaki insana “ben senin işine çok iyi yararım” cümlesini çok iyi anlatmanız gerek. Şu an teknoloji çok iyi durumda. Mesela Toblerone firmasına iş başvurusu yapacaksınız. Ben olsam giderim bakkalda Toblerone’nun fotoğraflarını çekerim. Nasıl sergileniyor, nasıl satılıyor onları gösteririm. Pazarlamaya gireceğim ya bak senin Toblerone yanlış yere koyulmuş yanlış yapılmış derim.
 Gideceğiniz yerin her şeyini ezberlemeniz gerek. Mülakat yapacağınız adamın ismini bir yerden yakalarsanız. Onun için de bir ipucu vereyim. Gideceğiniz şirketi arayıp “Ya ben iş görüşmesi yapacaktım da  İK müdürünüzün ismi neydi?” diyebilirsiniz. Sonra adamın Facebook profilini görüntüleyin. Karakterini çözümlemeye çalışın. Hatta arkadaş olmaya çalışın. Mafya gibi çalışmanız lazım bir işe girebilmeniz için. Çok ciddi bir alt yapı çalışması yapmanız gerek. Bunları yaparsanız o işe girersiniz. Çünkü kimse çalışmıyor. Siz çalıştığınız da girersiniz. Kafaya takmak lazım. Mezun olduğunuzda çalışmak istediğiniz on tane firma çıkartın. En alttan başlayın görüşmelere. En kötüsünden en iyisine doğru devam edin. Kafaya takarsanız hepsi boş, hangi okulu bitirdiğiniz felan hepsi boş.
-Üniversite öğrencilerinin çok boş bir şekilde iş hayatına başladığı söyleniyor. Bazı öğrenciler de teknik açıdan kendini geliştirmek için iş hayatında çalışmaya başlıyor. Çoğumuzun gözünde bu iş büyüyor. Bunun için bize tavsiyeleriniz nedir?

 Korkuyu yenmenin çaresi korkunun üstüne gitmektir. Korktuğunuz şey vakit bulamamak mı? Derslerimi aksatırım düşüncesi mi? Ben dersleri aksatma düşüncesini kabul etmiyorum. Staj yapacağınız ya da yaptığınız yer ile aranızı sıkı tutarsanız ben eminim o firma sizi çalıştırmayı göze alır.


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Farklı Bir İnsan; Dr. Berk ÇAĞDAŞ


 Kabataş Erkek Lisesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Lisans-Yüksek Lisans-Doktora, Newyork ve Chicago'da gerek Lisansüstü  araştırma çalışmaları gerekse de mesleki eğitim çalışmaları… Sayın Dr. Berk ÇAĞDAŞ’ı anlatmayı denesek başaramayız herhalde. En iyisi siz de sohbetimize katılın ve sıradan insan olmanın güzelliğini görün.
 -Eğitim geçmişiniz gerçekten bir hayli göz alıcı. Bu kadar eğitim sizi bir hayli öne çıkarmıştır. Bu kadar eğitimin size faydası ne oldu? Sizin gibi üst düzeyde çalışmak isteyenler için gerekli eğitimler bunlar değil mi?

 Kendini geliştirme, kendine bişeyler ekleme aynı zamanda içinde bulunduğun toplumu değiştirme ve katma değer katabilme doğru orantısını bence taşıyor. Ben kendime saygı duyuyorum, zaman kavramının çok değerli olduğuna inanıyorum ve bununda sonuna kadar değerlendirilmesi gerektiğine inanıyorum.  Benim için hayatımdaki en korkunç şey; belirli bir zaman sonra arkama dönüm baktığımda “Ne kadar kötü ve boş geçirmişim zamanımı” demek olurdu herhalde. Yani bu benim için ölümden daha kötü bir şey. O bakımdan her geçen günün, zamanın ve dakikanın değerli olduğuna inanarak zamanında kafa yordum. Üniversiteden mezun olurken bir çok arkadaşımız iş bulup çalışması gerektiğini söylüyordu. Ben hiçbir zaman böyle düşünmedim. Eğitim kariyerimi planlamamı etkileyecek  bir şey  yapmadım.
 -Finans sektörüne olan eğiliminize rağmen neden endüstri mühendisliğini tercih etmenize eğiliminizi geç farketmeniz mi neden oldu?
 O benim elimde değildi. Üniversite sınavına girdiğinizde bölümler yazıyorsunuz.  Mühendislik, işletme vb. Ben hiçbir zaman makine mühendisi ya da elektrik mühendisi olmayı düşünmedim.  Ya şunu olurum ya şunu olurum dedim. Tercih yapmadan önce de çok düşündüm, çok araştırdım. Yazayım bir yer tutsun hesabı yapmadım. Asla sıradan bir insan olmadım. Siz de olmayın.
-Neden endüstri mühendisliğini tercih ettiniz?  Sadece finans konusuna yönelen bir eğitim almanız size daha faydalı olmaz mıydı?
Ben mühendislik teknik bilimlerini seviyorum hem de işletme teknik bilimlerini seviyorum. O yüzden iki seçenek önüme çıktı ya endüstri mühendisi olmalıydım ya da işletme mühendisi.  Doğru tercihi yapmışım gerçekten.
 -Otomotiv sektörü çoğu mühendisin çalışmak istediği bir sektördür. Otomotiv sektöründe çalışmak isteyen arkadaşlarımıza önerileriniz nelerdir?
 Otomotiv sektörünü tercih etmelerini gerçekten öneririm. Çünkü gerçekten çok renkli  bir  sektör.  Türkiye’nin ihtiyacı olan bir sektör. Türkiye de her bin kişiye 140 tane, Bulgaristan da 350, Yunanistan da 575 tane, Amerika da 850 tane, Almanya da 600 tane  araç düşüyor. Bu demek oluyor ki Türkiye de çok ciddi bir talep boşluğu var. Bu sebeple otomotiv sektörünün ister maliye bölümünde çalışın ister üretim bölümünde çok dinamik ve gelecek vadeden bir sektör.
 -Doğuş grubu endüstri mühendislerinde ne gibi özellikler arar?
 Biz neyi farklı yaptığınıza bakarız.  Seni diğerinde ayıran ne, farklılığın ne? Bunun yanında genel yetenek anlamında ciddi bir takım sınırlarımızı zorlamanız lazım. Biz bilim sınavı yapmayız. Genel yetenek sınavı yaparız. Bir de mülakat yaparız.  Örneğin bir grup tartışması veriyoruz. O grup içerisinden nasıl ayrılabilir ona bakıyoruz. Ben mülakatlarımın tamamına yakınını İngilizce yapıyorum.  
 Tüm hayatımızda olduğu gibi Doğuş Otomotiv içinde sıradan olmamak çok önemli. Sayın Dr. Berk ÇAĞDAŞ’a tecrübe dolu bu sohbeti için aynı zamanda her zaman farklı olmamız gerektiğini hatırlattığı için teşekkür ederim. Farklı kalın… 

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

ShiftDelete.Net Diyoruz Başka Bir Şey Demiyoruz.


 2012 Yılının En İyi Bilişim Haber Sitesi Olarak Ödüllendirilen ShiftDelete.Net in kurucusu Sayın Hakkı Bey ile yaptığımız tatlı sohbeti sizinle paylaşmaktan memnuniyet duyarım.
-Öncelikle böyle bir projeye  nasıl  başladınız, nasıl oluşturdunuz bunu bizimle paylaşabilir misiniz?
 Bu projeye başlamamızın sebebi online yayıncılığın gelişeceğine inanmamızdı. Türkiye de geniş bant ilk başladığında online yayıncılık gelişecek diye düşündük. Ve farklı bir içerik olsun,  yeni teknolojilerle anlatılan içerikler olsun istedik.  Bu şekilde başladık en yeni teknikleri kullandık. Hem fiziksel hem de online topluluk yönetimleri konusunda bazı yenilikler yaptık.  Bu şekilde başladık önümüzde bir fırsat vardı.
-Edindiğimiz bilgilere göre siz bu proje fikrini başkalarına sunduğunuzda “Bu proje tutmaz’’  gibi tepkiler almıştınız. Çoğu tutulmaz denen proje dünyayı kasıp kavuruyor. Bu sözlerden sonra insanlar hırs mı yapıyor sizce?
 Engeller olabilir tabi. Bence endüstri mühendisleri için de şöyle bir fırsat oluyor: Süreç değerlendirme denen şey bu herhalde biraz daha yukardan büyük resme bakıp “ya burada ne yapılıyor?“ demeliyiz.  Biri bilgi üretiyor bir tanesi okuyor süreç bu.  Bilgi üretiliyor dağıtım kanalları var ve bilgi onlara ulaştırılıyor.  Bunu iyi analiz etmek gerekiyor . Steve Jobs ayın yedisinde ölüyor siz bunu duyurmak zorundasınız ama dergi çıkmış bir dahaki sayıyı beklemek zorundasınız . Endüstri mühendisi gözüyle bakarsanız daha yeni bir teknik lazım o da dijital araçlar. Karşı çıkan oluyor.  Ya tutmaz kağıtta iyidir diyenler ama bunları aşmak gerekiyor.
-Bu sitenin koordinasyonunu nasıl sağlıyorsunuz ekibinizden bize biraz bahseder misiniz?
 Bir organizasyon şemamız var. İş ve görev tanımlarımız belli, hangi süreçler nasıl planlandı hepsi belli. Koordinasyonu da yetki ve sorumlulukla sağlıyoruz. Gerekli kişilere ne yapmaları gerektiğini anlatırsak bu sorumluluk anlamına geliyor. Ve onlara bu işleri yapmaları için gerekli enstrümanları  sağlarsak bu da yetki anlamına geliyor. Tabi bunların ikisi de yetmiyor bunlara birde motivasyon eklemeliyiz. Motivasyonu da eklediğimiz de koordinasyonu sağlamış oluyoruz.
-Ekibinize seçeceğiniz insanların dikkat ettiğiniz özellikleri nelerdir?
  Seçeceğimiz insanlarda iş ahlakı çok önemli, çalışkanlık çok önemli ve zeka çok önemli.  
-Endüstri mühendisliğini size bu projede ne gibi faydaları oldu?
 Sakarya Üniversitesinde hocalarımdan aldığım eğitim sayesinde süreçleri çok iyi analiz etme fırsatı buldum. Kendime güvendim.  Endüstri mühendisliğinin getirdiği bir öz güven var derslerden aldığımız bilgileri de buraya ekleyince ilginç bir şekilde kısa zamanda geri dönüş alıyorsunuz.  Süreçleri daha iyi optimize ederek,  yeni teknolojileri kullandığımız süreçlere dahil ederek,  insan kaynakları yönetimine bir mühendis gözüyle bakarak  gerçekten kısa zamanda bir dönüt alıyorsunuz ve bu insanı gerçekten tatmin ediyor.
-Akıllı telefonlar ve tabletlerin satış rakamlarındaki artış, bize artık e-ticaret alanının da mobile kayarak, e-ticaret olarak yola devam edeceğini gösteriyor. M-ticaret hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim? Bu konu hakkında çalışmalarınız var mı?
 Bizim sitemizin büyüme eğilimi %10. Mobil arabirimimizin büyüme oranı % 25.  Her ay bu şekilde ve çok hızlı büyüyor.  Normal satışlar %100 olabilir ama mobil satışlar %300 oranında büyüyor. Mobil internet bu teknolojiyi yaygınlaştırdı.  Bizim yayınımızda mobil arabirimimiz var. Cep telefonunuzdan girerseniz sizi özel bir arabirim karşılıyor. Biz bu arabirimi geliştirmeye çalışıyoruz.
-Shiftdelete.net in  AR-GE çalışmaları için üniversitemizin  bünyesinde düzenlemeyi düşündüğünüz bir projeden bahsettiniz ve bu proje öğrencileri  gerçekten heyecanlandırdı. Çalışmalarınızda size yardımcı olmasını isteyeceğiniz öğrencilerde aradığınız kriterlerden bahsedebilir misiniz?
 Ben çok teknik ve detaylı bilgi vermek istemiyorum. Çünkü insanların beklentileri var. Biz bu projeyi bir şirketle birlikte yapmayı planlıyoruz. Onunla konuştuktan sonra net özellikleri bir videoyla açıklayacağız. Biz shiftdelete.net in projelerinin, ürünlerinin üretileceği yerin burada olması lazım diyoruz. Yeni teknolojilerimizin buradan çıkması lazım çünkü yurt dışına çok ciddi bedeller ödüyoruz.  Bu sorunu düzeltmek için bunları yerel teknolojiyle yapmamız gerektiğini düşünüyoruz.  Bunu da Sakarya Üniversitesinde yapmayı planlıyoruz.
 Hakkı Bey’e bu tatlı sohbet için içtenlikle teşekkür ediyoruz. Ayrıca takipçilerimizin AR-GE konusunda daha fazla bilgi sahibi olabilmeleri için takipte kalmalarını öneriyoruz.

                                                                                                                                      Yağmur KAYA

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

THY ile Uçuyoruz!


 Son beş yılda FC Barcelona, Manchester United gibi yabancı kulüplerin resmi sponsoru olan THY filosu bakımından 180 uçakla dünyada 14. Sırada yer aldı. THY, CAPA center for Aviation tarafından yapılan havayolları kapasite sıralamasında 15. Oldu…
THY nin başarılarını saymakla bitiremeyiz. O yüzden THY online satış ve pazarlama müdürü Sayın Cengiz DEĞİRMENCİ ile yaptığımız  röportajımızı biran önce sizle paylaşalım.
-Sektördeki AR-GE çalışmalarında endüstri mühendisleri ne konumda?
 THY de uçakla ilgili yapısal AR-GE çalışmalarında çok fazla teknik başkanlık var. Burada çalışan insanların da yapısı gereği uçak mühendisi olması gerek. Endüstri mühendisleri işin biraz daha proje yönetimi ve planlama kısmında kalıyor. Eğer böyle bir alanda çalışmayı düşünürseniz  kendinizi  biraz daha proje yönetiminde,  planlama da ve iletişim tarafında geliştirmeniz gerekiyor.  AR-GE değil de diğer bölümlerde gerçekten endüstri mühendisi sayısı çok fazla.
-THY de endüstri mühendisleri hangi konumda çalışabilirler?
 Örneğin şu an da IT de, proje yönetiminde iş analizlerini yapanların %70-80 ini endüstri mühendisleri.  Haftada kaç uçak uçması lazım hangi frekansla uçması lazım bunların cevabını verenler endüstri mühendisleri. Gelir yönetimi; hangi ücretten kaç kişiye bilet satılmalı bunu yapanlar da endüstri mühendisleri. Biz pazarlamada da görevlendirecek olsak endüstri mühendisi düşünsel yaklaşımıyla pazarlamaya bakmak istediğimiz için yine endüstri mühendislerinin görev almasını istiyoruz.
- Akıllı telefonlar ve tabletlerin satış rakamlarındaki artış, bize artık e-ticaret alanının da mobile kayarak, m-ticaret olarak yola devam edeceğini gösteriyor. M-ticaret hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
 Mobil dediğimiz dünya 1990’larda keşfedildi.  Bugün hayatımıza bu kadar girdiği için sonuçlarını daha net görebiliyoruz.  Bugün her yerde 3G teknolojisi olduğu ve onlara ulaşma imkanımız olduğu için bu kadar gündemde olmaya başladı.  Özellikle son bir yılda hızla mobile geçişi görebiliyoruz.  Birkaç sene sonra insanlar kurumsalın dışında bilgisayar kullanmayacak gibi gözüküyor.
-THY online bilet satış işlemine ne zaman geçti? THY’nin adını duyurmasında bununda etkisi çok fazla olmuştur değil mi?
 THY bu uygulamaya benden önce geçmişti 2001 yılında.  Bunun Türkiye için farklı, global için farklı bir cevabı var.  Adını bile bilmediğimiz ülkeler var. Bunlar için THY henüz çok fazla anlam ifade etmeyebiliyor. Siz orada yeniden bir marka yatırımı yapıyorsunuz kendinizi anlatmaya çalışıyorsunuz. Bizim oradaki online konumlandırmamız kısa sürede mümkün olmuyor. Çünkü önce markanın o bölgede güçlenmesi gerekiyor. 

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Var mı Nazo gibisi Sayın Nihat KURT?


 Var mı Nazo gibisi diye Sayın Nihat KURT’a sorduk sizce cevabı ne oldu? Bu tatlı sohbetimizde  tüm deneyim ve tecrübelerini bizimle paylaştı ve bize elinden geldiğince yardımcı olmaya çalıştı Nihat Bey.
 -Eğitim hayatınızla ilgili bilgi alabilir miyim?
 Kabataş Erkek Lisesi’nden terk. Kovuldum.
 -Bu konumda olmanıza  eğitim hayatınızın etkisi nedir sizce?
 Geçmişimde keşke dediğim çok az şey vardır. Bunlardan biride; keşke bende bir fakülteden mezun olabilseydim. Okuma arzusundan ziyade bu birlikteliği, bu paylaşımları, bu sosyal çevreyi  edinemediğim için keşke diyorum.  Siz çok şanslısınız. Şu an geleceğe taşıdığınız bir sosyal çevreniz var. Buradaki herkes biryerlerde olacak. Benim böyle bir şansım yok ama sizin yarın öbür gün arkadaşlarınız biryerde olacak. İşte bu yüzden hep keşke demişimdir. Bunun eksikliği tarifi olmaz. Üniversiteli olmak bir ayrıcalık bunu yaşayın yani.
 -Siz üniversite okumadan böyle bir konuma gelebilmişsiniz. Sizin gibi üniversite mezunu olmayıp da büyük işler başaran çok örnek var. Peki biz neden üniversite okumalıyız?
 Ben sizin burada harcadığınız zamanı ben sokakta harcadım ticari anlamda yani. Herkes sanayici olacak diye bir şey yok. Ama sanayiciliğe herkes katkıda bulunabilir. Mühendis olarak katkıda bulunabilirsiniz, yönetici olarak katkıda bulunabilirsiniz yani bir şekilde katkıda bulunma imkanınız var. Ben üniversite mezunu bir genci işe aldığımda ona daha çok güven duyuyorum. En azından sosyal olmayı biliyor.  Siz şu an burda olmakla benim deyimimle iki sıfır öndesiniz. Ne olursa olsun kendinize güvenin. İşe başladığınız zaman o güvenle işinize başlayın.
 -Şirketiniz kardeşlerinizle birlikte yönettiğiniz bir aile şirketi bunun zorlukları olmuyor mu?
 Çok fazla zorluk yaratıyor.  Para kimdeyse amir odur. Aile şirketinde para kimsede değil finansta dokunamayız. Herkesin belirlenmiş görevleri ve sorumlulukları vardır. Buna rağmen zorluk çok.
 -Şirketinizin yönetimine sürekli çocuklarınızı veya yakınlarınızı mı geçirmeyi düşünüyorsunuz?
 Tabi ki hayır. Bizim çocuklarımız yaz aylarında şirketimizde çalışır. Ama servise biner öyle işe giderler.  Mesela ben arabamla işten eve dönerken onlar orda servisin gelip onları almasını bekler. Yılda kaç gün çalışacaklarına karar verilmiştir. Bu yıl on beş gün önümüzdeki yıl bir ay. Tabi yaşlarına göre belirlenmiştir bu süre.  Oğlum on beş günlük çalışma sürecinde benim odama bir kere geldi. Kapıyı vurdu Nihat Bey gelebilir miyim dedi. Buyrun dedim bir dilekçe getirdiğini söyledi yemeklerle ilgili sorun yaşanıyormuş imza toplamış daha üçüncü günden.  O dilekçeyi dikkatte aldım. Okul bitince direkt olarak şirketin başına koymuyoruz. Eğitim süresince aşama aşama işimizi onlara öğretiyoruz. 

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

Sarayların Sultanı Haluk OKUTUR



Aylık ekonomi dergisi Turkishtime’ın seçtiği ‘’En yaratıcı elli Türk’’ arasına girmeyi başaran ve kültürüne olan aşkıyla yaşayan Haluk OKUTUR ile keyifli sohbetimizi n tadına doyum olmadı. Haluk Bey dediğimde bile burnuma simit kokuları geliyor nedense. Küçük bir fırından saraylara dönüşen yolculuk umarım herkese ilham verir.
 -Eğitime verdiğiniz önem nedir?
Ben ODTÜ İşletme Eğitim’i aldım. Ben bu eğitimi almasaydım yine simitçi olurdum belki ama simit saraylarım olmazdı. Cem Yılmaz’ın da dediği gibi ‘’Eğitim şart.’’ Bunun yanında kendinize olan özgüveninizi ve cesaretinizi Anadolu’nun mütevaziliğine ters düşmeyecek şekilde geliştirmeniz de gerekmekte.
 -Eğitim demişken İstanbul Aydın Üniversitesi ile ortak gerçekleştirdiğiniz Simit Sarayı Akademi adlı bir proje var bunun hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
Tabi. Türkiye’ de her sektörde olduğu gibi bizim sektörümüzde de insan kaynaklarıyla ilgili problemlerimiz var. Çünkü insana insanla hizmet etmek çok zor.  Mağazalarımızın sayısı hergün hızla artıyor ve eleman sıkıntısı çekiyoruz. Elemanlarımızın eğitime ihtiyacı var ve ne yazık ki Türkiye’de bu eğitimi karşılayabilecek yeterli nitelikte okul yok. Biz de bu yüzden kendi insan kaynağımızı kendimiz yetiştiriyoruz. Ama yeterli değil. Ülkemizde iş var ama insanların nitelikleri uygun değil. Benim bu konuda bir gayretim var. Sizin üniversitenizle de böyle bir proje yapılabilir.
 -Daha önce ilk işletmelerinizden birinde elemanlarınızı şapka takmadıkları ve tişört giymedikleri için işten çıkarttığınızı okumuştum. Bundaki amacınız markalaşmaya çalışmak mıydı?
  Amacım hem markalaşmaya çalışmak hem de kurumsal olmak adına bir adım atmaktı. İş kuralları ve prensipleri  en zor şartlarda dahi herkes için geçerli.  Bunun çok yararı oldu. Elemanlarımı o gün işten çıkarttığımda çok sıkıntı çekmiştim. Şapkayı takmıyorsanız işi bırakın dedim ve hepsi işi bıraktılar. Ondan sonra iş başa düştü. Bir ben varım fırında usta var ve çay oacağında biri var.  Simitler birikiyor insanlar kuyrukta bekliyor ve ortada personel yok. Kuyrukta bekleyen insanlardan birini birkaç gün önce görmüştüm birileri yardıma gelene kadar yardımcı olur musunuz diye rica ettim. O da sekizde mesaisinin başlayacağını ama sekize kadar yardım edebileceğini söyledi. Saat sekizi geçti dokuz oldu. Arkadaş bana iyi yardımcı oldu. O gün öyle sıkıntılı geçti ama şu an simit saraylarında çalışan herkes o şapka hikayesini ve zor şartlar altında bile kurallara uymaları gerektiğini biliyorlar.
 -Bu kadar çok simit sarayının yönetildiği tek bir birim elbette olmalı. Bu birimde çalıştıracağınız insanlarda aradığınız nitelikler neler?
 Biz son dört yıldır kurumsallaşmaya başladık. Türkiye’ de bu kanayan bir yara aile şirketleri, patron şirketleri bunlar insanların ömrüyle sınırlı oluyor. Yurtdışına baktığınızda yüz senelik ikiyüz senelik markalar var ama Türkiye’de yok. Çünkü insanlar şirketlerini kendi çocukları gibi görüyorlar. Ben yaptım ben yönetirim diye düşünüyorlar. Bu yüzden yönetimi kimseye bırakmıyorlar. Bu yüzden şirketlerin ömrüyle insanların ömrü paralel oluyor. Biz bu konuda öncü olmak istedik ve kurumsallaşma olarak ilerlemek istedik.  Dünya markası olacaksak ben ya da o demeden olalım istedik. Artık çalışanlarımız daha profesyonel daha eğitimliler. Hepsi üniversite mezunu yabancı dil biliyorlar. Biz bir dünya markası olma adına bütün alt yapı çalışmalarımızı böylece tamamlamış olduk.
 -Sizi bu konuma getiren bir yeteneğinizin olduğunu düşünüyor musunuz?
 Aslında biz Anadolu kültürüyle yetiştiğimiz için kendimizi anlatmamız biraz zor.  Bu Türkiye’ nin bir sıkıntısı. Pazarlama birşeyi olduğundan fazla göstererek anlatmadır. Batı bunu çok iyi yapıyor.  Türkiye de bu yok bir şey anlatmak istemiyoruz, birşeyi olduğundan farklı göstermek istemiyoruz, abartmak istemiyoruz. Bu Türkiye’nin pazarlanmasıyla da alakalı ama daha çok bizim kişiliğimizden kaynaklanıyor. Hepimiz fedakar, hoşgörülü, yardımsever insanlarız. Bu, dünyaya kendimizi anlatmamıza engel oluyor.  Ben şimdi kendi adıma konuşursam doğru olmaz ben her zaman bizi kullanmayı tercih ediyorum. Biz yaptık, biz başardık gibi.  Çok akıllıyım, çok yetenekliyim diyemem çünkü benden daha yetenekli daha akıllı insanlar var nasip diyelim.  Ama şu da varki inanmak çok önemli. Birşeye inanmak ve onun arkasında durmak, kararlı olmak lazım o zaman sonuç alıyorsunuz. Bir de herşeyin iyi tarafından bakmak lazım hani derler ya bardağın dolu tarafını görmek gerek. Kusur ararsak herkeste kusur var. Kusur aramadan herşeyin iyi tarafını görerek hareket etmek gerek. Ayrıca negatif enerji veren insanlardan uzak durmaya ve pozitif enerji yaymaya çalışın.
 Bu keyifli ve bize yol gösteren sohbet için Sayın Haluk OKUTUR’a teşekkür ediyorum.
                                                                                                                                 Yağmur KAYA

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS