Böyle Mülakat Görülmedi!



 Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Kulübü'nün düzenlemiş olduğu Kişisel Gelişim Semineri'nin CV Hazırlama ve Mülakat Teknikleri konulu bölümünde sevgili Hakan Ömer Gider'i ağırladık. Keyifli seminerimizin ardından yaptığımız röportajımızda konuğumuzun siz sevgili okuyucularımıza özel bir mesajı var;

 "Mezun olduktan sonra o sıralara dönemeyeceksiniz. Kafeye, okey oynamaya, her zaman gidebilirsiniz, ama o sıralarda oturmanın zevki hayatın hiçbir döneminde yok." 


-Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?
 1967 İstanbul doğumluyum. Kendimi bildim bileli İstanbul’da yaşıyorum. İlkokul ve ortaokul eğitimlerimden sonra lise 1 de kaldım. Derslerden kaldığımda çok ilginç bir hayat tecrübesi yaşadım. Bunlardan biri yabancı dil kursuna gittim ve İngilizce öğrendim. Aynı yıl içerisinde bir doktor muayehanesinde eleman olarak çalıştım. Bu benim ilk iş hayatımdı ve bana değişik bir hayat tecrübesi kazandırdı. Buradan aldığım parayı İngilizce kursuna veriyordum.
 Daha sonra liseye devam ettim. Üçüncü sınıfa gelirken içimden bir ses “Ben üniversite sınavını kazanamayacağım.” diyordu. Kendimi üniversiteye psikolojik olarak hazırlayamadım. Fakat son sene herkesin gittiği gibi ben de dershaneye gittim. Okulda sevmediğim dersleri dershane sevdirdi bana. Tercih yaparken bir strateji hatası yaptım; çok iyi fizik, kimya, matematik biliyormuşum gibi mimarlık yazdım. Mimar olmak istiyordum ama ben Türkçe-Matematikçiydim ve ben bir senemi daha kaybettim. O dönem de dershaneye devam ettim. Kazanacağıma biraz daha hedeflendim. Eskişehir Anadolu Üniversitesi İşletme hedefimdeydi. O zaman 365 puanla alıyorlardı ben 362 puanla kaldım. Hemen altında iki yıllık okullar vardı. Kırklareli Meslek Yüksek Okulu’na üçüncü olarak girdim. Üzüldüm. Derse girdiğimiz ilk gün, oradaki bir müdürün laf arasında söylediği “İki yıllık okula geldiniz diye üzülmeyin buradan fakülteye geçiş hakkını var.” demesi  benim hayatımda çok önemli bir ışık yaktı. Bir arkadaşımla beraber bu işi yapmaya karar verdik. Hedeflerimizi saptadık. Stratejik olarak çalıştık. Sevdiğimiz- sevmediğimiz değil de puanı düşük-yüksek mantığıyla baktık.
 Birinci sınıf bitince yaz tatilinde evimizin önünde benim sevmediğim bir arkadaşımla -çünkü o Marmara İşletme kazanmıştı- karşılaştım. Bir baktım elinde kocaman bir poşet, poşetin içinde de kocaman bir kitap. “Bu ne?” diye sordum. “Bizim üniversitenin yönetmeliği” dedi. “Bana versene bir bakayım” dedim. Ayaküstü meslek yüksek okulu ile ilgili kanunlara baktım. En altta senatonun yeni karar aldığı bir madde yer alıyordu. “Marmara Üniversitesi’nde meslek yüksek okulundan mezun olanlar doğrudan fakülteye geçiş yapabilirler.” Normalde, meslek yüksek okulundan mezun olduktan iki sene sonra fakülteye geçme imkanımız vardı. O iki yıllık dönemde iş hayatına atılıp bir şeyler öğrenip daha sonra fakülteye geçmemiz bekleniyordu. Fakat iş hayatına atıldıktan sonra okul hayatına dönmek çok zor zaten. Hemen okulu arayıp maddeyi doğrulattım.  Daha sonra okula gittiğimde adamlar “Geçeceğin bölüm Satış Yönetimi, sen işletme mezunusun. Senin birinci yıldan sekiz tane branş dersin var. İkinci sene de bir bu kadar daha dersiniz var.” dedi. Ders yoğunluğu çok fazlaydı ve çakışan dersler vardı. Meslek yüksek okulunda anlaştığım arkadaşla bir derse birimiz bir derse birimiz gireriz diye anlaştık. Giremediğimiz dersleri birbirimize çalıştırıyorduk.
 Okul bitince Marmara Üretim Yönetimi ve Pazarlama bölümünde yüksek lisans yaptım. Beş sene sürdü. Uzatmalar yaptım, askere gittim geldim. Bir şekilde iş hayatı başladı. 1988 yılından beri epey bir iş hayatında çalıştım ta ki 2003 yılının Aralık ayına kadar. 2003 yılının Aralık ayı benim için çok ilginç bir aydı. 2002 yılının Ağustos ayında annemi kaybettim. Aynı yıl eşimle ve işimle de problemlerim vardı. Bayağı kötü günlerdi. Kaybedecek hiçbir şeyim yok hayata sıfırdan başlayacağım dibe vurdum şimdi zıplamam lazım dedim. Çünkü vurmazsanız yükselemiyorsunuz. O dönemde TV programı yapıyordum. Hep konuklarım geliyor eğitimciler, danışmanlar vs. Acayip imreniyorum hayatlarına, çok hoşuma gidiyor. Dedim ki “Ben eğitimci olacağım.” Bir sohbet esnasında Kültür Üniversitesi’nden bir hocayla tanıştım. Onu TV programıma davet ettim. Daha sonra bir gün sevgili hocamız bir salon toplantısında sunum yapmamı rica etti. Bir sunum yaptım. Yirmi kişi felandı. Çok kalabalık da değildi. Fakat toplulukta rektör yardımcısı da vardı. Sunum bitince tebrik ettiler ve Pazarlama-Satış konusunda öğretim görevlisi açığımız var siz de çok güzel sunum yapıyorsunuz, öğretim görevlimiz  olur musunuz dediler. Patrondan izin alayım dedim. Beş yıl önce izin vermeyen adam tamam Hakancığım istediğini yap sen dedi. Haftada bir gün 3 saat dersimi veriyorum ondan sonra işime geliyorum. Bu işe başlayınca zaten hocalık duygularım kabarmaya başladı. Bir firma eğitim vermemi istedi. Böylece eğitimcilik hayatım başlamış oldu. Son zamanlarda İsviçre’de uzaktan öğretim bir üniversitede Endüstri Psikolojisi üzerine doktora yapıyorum.
- İş başvurularında uygulanan tekniklerden bahsettiniz. Bize unutamadığınız bir iş görüşmenizi anlatır mısınız?
 Bir arkadaşım uluslararası bir kurye firmasında çalışıyordu. Bana da başvuruda bulunmamı söyledi. Neden olmasın dedim. Ama gitmeden önce bir dosya hazırlayayım, firmayı bir araştırayım dedim. Güzel bir klasör yaptım. Ayrıca adam ehliyet istemiş fotokopisini koydum, sağlık karnesi istemiş onun fotokopisini koydum. Yani ne istemişse dosyaya koydum. Görüşmeye gidince dosyayı koydum önüne. Bu ne diye sordu. İstediğiniz belgeleri hazırladım dedim. Adam dosyayı inceledi ve dışarı çıktı. Sekreterini çağırdı. “Dışarıdakilere söyle beklemesinler, aradığımız elemanı aldık” dedi.  Bana döndü ve ne zaman başlıyorsunuz diye sordu.
-İş görüşmesi yaparken dikkat etmemiz gereken şeyler neler, bize tavsiye verebilir misiniz?
 Bir kere çok özgüvenli olmanız gerek orada. Kendi değerinizi kendiniz bilmelisiniz. Ben buyum diyebilmeniz lazım. Daha sonra karşınızdaki insana “ben senin işine çok iyi yararım” cümlesini çok iyi anlatmanız gerek. Şu an teknoloji çok iyi durumda. Mesela Toblerone firmasına iş başvurusu yapacaksınız. Ben olsam giderim bakkalda Toblerone’nun fotoğraflarını çekerim. Nasıl sergileniyor, nasıl satılıyor onları gösteririm. Pazarlamaya gireceğim ya bak senin Toblerone yanlış yere koyulmuş yanlış yapılmış derim.
 Gideceğiniz yerin her şeyini ezberlemeniz gerek. Mülakat yapacağınız adamın ismini bir yerden yakalarsanız. Onun için de bir ipucu vereyim. Gideceğiniz şirketi arayıp “Ya ben iş görüşmesi yapacaktım da  İK müdürünüzün ismi neydi?” diyebilirsiniz. Sonra adamın Facebook profilini görüntüleyin. Karakterini çözümlemeye çalışın. Hatta arkadaş olmaya çalışın. Mafya gibi çalışmanız lazım bir işe girebilmeniz için. Çok ciddi bir alt yapı çalışması yapmanız gerek. Bunları yaparsanız o işe girersiniz. Çünkü kimse çalışmıyor. Siz çalıştığınız da girersiniz. Kafaya takmak lazım. Mezun olduğunuzda çalışmak istediğiniz on tane firma çıkartın. En alttan başlayın görüşmelere. En kötüsünden en iyisine doğru devam edin. Kafaya takarsanız hepsi boş, hangi okulu bitirdiğiniz felan hepsi boş.
-Üniversite öğrencilerinin çok boş bir şekilde iş hayatına başladığı söyleniyor. Bazı öğrenciler de teknik açıdan kendini geliştirmek için iş hayatında çalışmaya başlıyor. Çoğumuzun gözünde bu iş büyüyor. Bunun için bize tavsiyeleriniz nedir?

 Korkuyu yenmenin çaresi korkunun üstüne gitmektir. Korktuğunuz şey vakit bulamamak mı? Derslerimi aksatırım düşüncesi mi? Ben dersleri aksatma düşüncesini kabul etmiyorum. Staj yapacağınız ya da yaptığınız yer ile aranızı sıkı tutarsanız ben eminim o firma sizi çalıştırmayı göze alır.


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

0 yorum:

Yorum Gönder